top of page
Search
Writer's picturememokaraca

Tatlı Hayat ve diğer sitcomlar…


“Dadı”ın olağanüstü başarılı sonuçlar alması Sony cephesinde de büyük memnuniyet yarattı tabii. Benim yıllardır onları mutlu ettiğini düşündüğüm satış temsilciliği işbirliğine bir tür yapım ortaklığını da eklemiş olmayı kariyerim açısından önemli bir dönüm noktası olarak görüyordum. “Dadı”dan sonra bu tür uyarlama bir başka sitcom ne yapabiliriz diye bir arayışa girdik. Sony kataloğunda bu türde olup hakları uyarlamaya müsait olan çeşitli dizileri dikkatle izledim. İlginç olabileceğini düşündüklerimin karakter analizlerine kadar elde var olan tüm bilgilerini Sony’den istedim, çalıştım. En sonunda 10 yıl kadar önce Interstar’a lisanslamış olduğum ve haber önü kuşakta yayınlanmış olan, Amerika’da ise 1975 ve 1985 yılları arasında yayınlanmış bulunan "The

The Jeffersons

Jeffersons" adlı dizide karar kılıp, en iyi alternatif olarak Fatih Aksoy ile ve ekiple paylaştım. Bu dizi Amerika’da yayınlanmış en uzun soluklu Afrika-Amerika kökenli sitcom dizisiydi. Tam 11 sezon sürmüştü. Nasıl “The Nanny” dizisinde eski Yeşilçam motiflerinden esintiler yakalamış olduğumu düşündüysem, bunda da bizde çok kez örneklerini gördüğümüz ve iyi yapıldığında seyirciyi yakalayan bir sonradan görme hikâyesi olduğu kanaatine varmıştım. Eski kuşakların gayet iyi bildiği TRT’nin ilk dizilerinden “Kaynanalar”ın da bölüm hikayeleri özgün yazılmakla birlikte ana fikri “The Jeffersons”tan almış olduğunu da farketmemek mümkün değildi. Amerikan versiyonunda dizi, siyahi karakter Jefferson’un, kuru temizleme işinden çok iyi paralar kazanması sonucu zenginlerin yaşadığı mahalleye taşınmasıyla başlar. Taşındıkları yer büyük bir apartmandır. Kapı komşuları bir İngiliz’dir. Adam keskin bir zekâya sahip bir kitap kurdudur, Queens’ten Manhattan’a yeni taşınan George Jefferson ile bir diyalog kurmak için hiçbir ortak noktası yoktur. Jefferson’ların üst katında da beyaz bir koca ve siyahi eşi kızları ile birlikte yaşamaktadır. George Jefferson siyahi bir kadının bir beyazla evlenmesini asla kabul edememektedir ama oğlu üst kattakilerin kızlarına âşık olunca, işler karmaşıklaşacaktır.


Elbette en önemli iş dizideki karakterleri, geldikleri geçmişi ve aralarındaki çatışmaları bize uyacak şekilde uyarlamaktı. Fatih Aksoy o sıralarda iki genç sinemacının, Haluk Özenç ve Bora Tekay’ın çektiği "Fasulye" adlı bir filmi izlemiş ve etkilenmişti. Bu çocuklarla bir tanışalım dedi. Tanıştığımızda her ikisi de Robert Kolej mezunu olan bu arkadaşların komedi anlayışı bizimle uyuştu, ayrıca hem toplumumuzu hem de Amerikan kültürünü bilmeleri de bu uyarlama işi için bulunmaz bir fırsattı. Haluk uyarlamayı yapacaktı. Bora da Fatih Aksoy’un süpervizörlüğünde yönetmenlik yapacaktı, aynen bir önceki yazımda ismini yazmayı unuttuğum Ebru Yalçın’ın “Dadı”da yönetmen olarak çalıştığı gibi. Dizinin yapımını da Mine Öztürk (Şengöz) olacaktı. Bu arada “Dadı” da yapımı Sibel Tuna'nın yürüttüğünü ekleyeyim, onu da belirtmemişim bir önceki yazıda.


Haluk Bilginer & Türkan Şoray

Önce bizim kuru temizleme işinden hareketle Yıldırım soyadını verdiğimiz aileyi Gültepe’den Etiler’e taşıdık. İki tane kritik uyarlama bilmecesi bizi bekliyordu. İngiliz komşu ne olacaktı ? Üst kat komşularının etnik kökenleriyle ilgili çatışma nasıl uyarlanacaktı ? İngiliz komşuyu önce gelenekleri, görenekleri ve giyim tarzıyla bizim alışık olmadığımız bir karakter haline mi dönüştürsek diye düşündük. İlginç şapka ve başlıklar, entari giyen bir Afrikalı olabilir mi diye aklımızdan geçti. Hatta iyi hatırlıyorum bu karakteri Sait Sökmen’e teklif edelim diye de aklımızdan geçti, yanılmıyorsam Gaye ve Sait Sökmen ile bir ön görüşme yaptık. Ancak uyarlamanın esaslarını belirlerken hikâye akışında bu çözümün işe yaramayacağını, çabuk tıkanabileceğimizi erkenden fark ettik. Bu arada cast görüşmelerine de başlamıştık. İhsan Yıldırım rolü için banko adayımız Haluk Bilginer’di ve hemen onunla anlaşmıştık. Haluk Bilginer komşu rolü için Celal Kadri Kınoğlu’nu önerdi. Celâl Kadri sette öyle inanılmaz bir kompozisyon çıkardı ki komşu karakterinde mesele kendiliğinden çözülmüş oldu, birbirini hiç anlayamayan iki karakteri karşı karşıya getirebilmiştik. Yazarımız Haluk Özenç de onlara şahane metinler sundu. Bu arada Fatih, bir çok projede olduğu gibi Tatlı Hayat’ta da çok ilginç ters köşe bir fikirle geldi ve Haluk Bilginer’in eşini Türkân Şoray’a teklif etmek istediğini söyledi. Türkân hanımın Yeşilçam metodundan gelen bir oyuncu olması bir tereddüt yaratmıyor değildi doğrusu. Ama Türk sinemasının sultanının böyle bir dizide yer almasının sağlayacağı tat ve katma değer olağanüstü çekiciydi tabii.


Sıra gelmişti üst kat komşularına. Karı kocanın İhsan Yıldırım’ın kendi değerleri ve bakış açısıyla, birlikte nasıl olabiliyorlar asla anlayamayacağı bir çatışmayı barındırıyor olması gerekiyordu. Fikir kimden çıktı hatırlamıyorum, muhtemelen yazarımız Haluk Özenç’ten gelmiş olabilir. İhsan Yıldırım’ın bağnaz bir milliyetçi tarafı olmasına, üst komşulardan kocanın Rum kökenli bir vatandaşımız, eşinin Türk olmasına karar verdik. Malum dizi boyunca İhsan Yıldırım komşuya “Sizi nasıl İzmir’den denize döktük,” diye yüklenip durdu. Üst kat komşular için “Dadı” da nasıl Haldun Dormen ile çalıştıysak, tiyatronun efsane çiftlerinden Gülriz Sururi ve Engin Cezzar olabilir mi diye aklımdan geçti bir ara. Kendilerini ziyaret ettim, diziyi anlattım, izlediler, konuştuk ama sonra programlar mı uymadı, koşullar mı elvermedi hatırlamıyorum, olmadı. Bir başka değerli tiyatrocu, Çolpan İlhan ile anlaştık. Rum koca rolü için önce başka bir oyuncu düşünüldü ama Fatih Aksoy’un içine sinmedi. Sete çıkmak üzereyken alternatif düşünülmeye başlandı, Neco’ya önerdik rolü. Kabul etti. Ben çocukluğumda futbola çok meraklıydım. O zamanki çiklet kağıtlarında futbolcu resimleri ve bilgileri olurdu. Onları okuyarak okumayı sökmüştüm. 1960’ların ortalarından bahsediyorum. O dönemde Yorgo Kasapoğlu adında İstanbulsporlu bir Rum kökenli futbolcu hatırladım ve Neco’nun oynadığı karakterin adı Yorgo Kasapoğlu olsun dedim. Tatlı Hayat’ta her rolün kendine özgü bir pırıltısı vardı.

Asuman Dabak & Celâl Kadri Kınoğlu

Zengin mahalleye taşınan çiftin ilk yaptığı iş eve yatılı bir hizmetçi almak oluyordu. Amerikan versiyonundaki hizmetçinin tavrı ve tarzını bize taşımak zor olmadı. Bu rol için Asuman Dabak ile anlaşıldı ve o da aynen Celâl Kadri Kınoğlu gibi müthiş bir kompozisyon çıkardı. Amerikan versiyonundaki adı Florence olan karakter için Menekşe ismini bulmuş önermiş olduğumu hatırlıyorum. Kadro Emre Altuğ, Meltem Ören ve kapıcıyı oynayan Veysel Diker tamamlandı. İlerleyen bölümlerde Meltem Ören’in yerini Gamze Özçelik aldı. Emre Altuğ’un karakterine de İhsan Yıldırım’ın başarı hırsı ve karakterine uyacak bir biçimde Başar ismini vermiştim.


2001 yılının Ekim ayında yayına giren “Tatlı Hayat”, “Dadı” gibi haftalar boyu sürekli birinci çıkmadı ama kanalı son derece mutlu eden sağlam ve istikrarlı bir ratingle devam etti hep. Bugün geriye baktığımda “Tatlı Hayat”ı uyarlama bakımından “Dadı”dan daha başarılı bulurum. Haluk Özenç işi inanılmaz sevdi ve sahiplendi, olağanüstü başarılı senaryolar çıkardı. Elimizde toplam 250’ye yakın yarım saatlik orijinal senaryo vardı, birkaç tanesi hariç hepsi uyarlanabilir öykülerdi. Ancak örneğin Celâl Kadri Kınoğlu’nun oynadığı yan komşu bunların yaklaşık 50’sinde, Asuman Dabak’ın oynadığı hizmetçi 40’ında yoktular. Haluk bu oyuncuları da her bölümde olabilecek şekilde uyarlamayı yürüttü.


Burada yazılarımı okuyan ama bizim endüstrimiz hakkında çok bilgisi olmayanlar için “Tatlı Hayat”la ilgili aklımda kalan bir ayrıntıyı anlatmak istiyorum. İşimizin ne kadar kollektif bir çalışma ile kotarılması gerektiğini vurgulamak için. Hatırlayanlar bilir “Tatlı Hayat” dizisinin ana mekanı Yıldırım çiftinin lüks apartman dairesinin salonudur. Arkaya doğru bir koridor gider, oda kapılarını görürüz. Sağ tarafta da dairenin antresi ve sokak kapısı vardır, sokak kapısının hemen yanında da bir küçük tuvalet mevcuttur. Her bölümde ev sakinlerinin konuşmaları sık sık kapının çalınmasıyla kesilir. Genellikle yan komşu İrfan, üst komşular veya kapıcıdır gelen. Bazan da konuyla ilgili sadece o bölümde olan bir karakter. İhsan, eşi Sevinç, oğulları Başar veya hizmetçi Menekşe bir yandan konuşmaya devam eder bir yandan da kapıyı açmaya giderler. Komedinin tempo kaybetmemesi için genellikle bu kapı açma hareketinin en seri şekilde yapılması ve kimin geldiğini hemen görmemiz gerekir. Ancak kurduğumuz sette Yıldırım ailesinin oturma grubu veya yemek masasıyla bu daire kapısı arasındaki mesafe orijinalindeki setten biraz daha uzun ve geniş tutulmuştu. Belki ben biraz fazla mükemmeliyetçi ve ayrıntıcıyım ama oyuncuların hep bir veya iki adım fazla atmak zorunda kalmaları ve o arada diyaloğun bitip bir boşluk oluşmasına bayağı takıldığımı hatırlıyorum. Duruma sonradan alışılmış ve oyuncular hızlı hareket ederek sorunu halletmişlerdi ama hep aklımda kalmış bir ayrıntı olmuştur ve daha sonra yaptığım işlerde departmanlar arası koordinasyon ve kollektif çalışma açısından aklıma gelmiş ve benzer durumlarda uyarılar yapmışımdır.


“Tatlı Hayat” , “Dadı”dan daha uzun sürdü. 2001’de başladı ve üç sezon boyunca 106 bölüm sürdü. Temsilcilik ve yapımcılık işlerim arasında yarattığım sinerji ve elde edilen başarıyla her zaman gurur duyduğum işler oldular. Bir gönül kırıklığıma burada değinmeden geçemeyeceğim. Her iki projeyi de oluşturup, tasarlayıp, tüm süreçlerinde emek verdim. Ne yazık ki ortağım Fatih Aksoy, ne “Dadı” dizisinde, ne de “Tatlı Hayat” dizisinde jenerikte adımı herhangi bir şekilde geçirmedi. Proje tasarım olarak, yapımcı olarak, hiç biri olmadı senaryo danışmanı olarak ismim yazılabilirdi. Yazmadılar. Üzüldüm, ama bir kere olsun bu konuyu şirket içinde gündeme getirmeyi uygun bulmadım.


“Dadı” ve “Tatlı Hayat” sonrasında Medyapım’da Sony ile birkaç sitcom denemesi daha yaptık. Fakat hiçbiri ilk ikisi kadar başarılı olamadı. Sony daha sonra yapılan sitcomlarda da size danışman gönderelim yardımcı olalım, dikkate almanız gereken hususları beraber irdeleyelim dedi. Hem Fatih Aksoy hem de Medyapım’daki diğer çalışma arkadaşlarımda biraz “Biz bu işi beceriyoruz, gayet iyi yapıyoruz” havaları oluştu. Doğrusu ben de biraz mesafelendim ve “Dadı” ve “Tatlı Hayat” kadar sahiplenemedim. Pek başarılı işler çıkamadı. “Married with Children”, “Evli ve Çocuklu” olarak uyarlandı ve başarılı olmadı. Ege Aydan ve Yıldız Kaplan oynuyordu. On bölüm sürdü. Halbuki Amerika’da dördüncü ulusal kanal olarak yayına giren FOX’un tutulmasında lokomotif rolü oynamış ve on bir sezon sürmüş, çok başarılı bir diziydi. “Mad About You” uyarlaması “Yine de Aşığım” dizisinde Haluk Bilginer ve Şevval Sam oynadı. Amerikalı bir belgesel yönetmeni ve karısının hikâyesini anlatıyordu; Türk izleyicisine uymadı. Üçüncü denememiz Süheyl Uygur ile Behzat Uygur’un baş rollerinde oynadığı, çocukluktan yetişkinliğe geçememiş zengin bir adamın, yatılı okulda okuyan ve hiç görüşmediği çocuğu ile bir araya gelmesini konu alan "Haylaz Babam" oldu. “Silver Spoons” adlı dizinin uyarlamasıydı, o da pek başarılı olamadı.


Sony ile yapılan bu sitcom denemelerinden sonra benim yapım sürecinde toplantılarda fikir alış

Çat Kapı

verişi dışında pek bir etkimin olmadığı, baş rollerinde Metin Akpınar ile Ayten Gökçer’in olduğu, onlara Sevinç Erbulak, Aysun Kayacı ve Alp Kırşan'ın eşlik ettiği, 70’lerin İngiliz komedisi “Man About the House” uyarlaması “Çat Kapı”nın hayata geçtiğini ve oldukça başarılı olduğunu hatırlıyorum. Ve elbette Fatih Aksoy’un yönetiminde hayata geçen, Haluk Bilginer, Kenan Işık, Haldun Dormen ve Ali Sunal’ın oynadığı BBC’den “Yes Minister”ın uyarlaması “Sayın Bakanım”a değinmek gerek. Çok uzun sürmedi belki; ama bence çok çok iyi yapılmış bir işti. Bugünün Türkiye’sinde hiçbir mecrada yapılamayacak esprileri yapabilen, dokunulması tabu denilebilecek konuları ele alan etkileyici bir iş olmuştu bence.


Sayın Bakanım

66 views0 comments

コメント


bottom of page