top of page
Search
Writer's picturememokaraca

Yeni kanallar açılıyor… Rekabet artıyor…


İşlerimiz giderek yoğunlaşıyordu. 1989 yılında Faruk Bayhan’ın yerine dış kaynaklar müdürü olarak atanan Beyhan Karadağ TRT adına bir ilke imza atarak Amerika’da soap opera [1] diye adlandırılan bir diziye hafta içi her gün yayınlanacak şekilde yer vermek istiyordu. Yanılmıyorsam TRT daha önce benzer nitelikte olan Latin Amerika dizileri denemişti. Ancak bunlar başlayıp günlük yayın planlamasıyla 4-5 ay içinde final bölümüyle sona eren dizilerdi. Columbia’nın elinde Amerika’da çok başarılı olan iki soap opera türünde dizi vardı: Days of our Lives ve The Young and the Restless ve bu diziler çok uzun yıllardır Amerika’da yayınlanmaktaydı [2]. Merak konusu olan bu tür uzun soluklu bir dizinin hangi noktasından ve nasıl başlanacağıydı. Seyirci karakterleri nasıl tanıyacak, devam etmekte olan bazan birbirini tetikleyen öykülerden oluşan dramatik kurguyu nasıl kavrayacaktı. Columbia yetkilileri bu tür dizilerde uluslararası satış yapıldığında Amerika dışındaki yayıncılar için belirlenmiş özel bazı bölümler olduğunu, bu bölümlerden hemen önce süregelen olay düğümlerinin çözümlendiğini ve bu başlangıç noktalarında yeni olay örgülerinin temellerinin

atıldığını anlattılar. TRT tercihini The Young and the Restless’tan kullandı. Bu hiç denemediğimiz tür acaba tutar mı diye düşündükleri bu dizi televizyon tarihimizde en çok iz bırakan yabancı dizilerden biri olacaktı ve bundan hiç birimizin haberi yoktu. TRT dizinin Y ve R harflerinin birbiri içine geçmesinden oluşan logosundan esinlenerek diziye Yalan Rüzgarı adını verdi. Dizi 1 Ocak 1990 tarihinden itibaren hafta içi her akşam saat 18:00’de TRT2’de yayınlanmaya başlandı ve seyircinin tutkuyla bağlandığı ve vazgeçemediği bir dizi oldu.


Biz bir yandan TRT'de Beyhan Karadağ ve danışman olarak görev yapan Ülkü Tamer ve dış kaynaklar ekibiyle, bir yandan da Star 1 kanalını yayına sokmak için hazırlanan Magic Box patronlarından Cem Uzan ve ekibiyle dirsek temasında olup hem Columbia Pictures hem de diğer firmalarımızdan almak istedikleri film ve diziler konusunda çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Magic Box’da alım sorumlusu olarak ilk Simin Esenol başlamıştı. Daha sonra Dilek Cansevgisi ekibe katılmıştı, bir süre sonra Emine Germen Wilson görev alacaktı. Sözleşme sayısı artmıştı, telefon ve faks trafiği yoğunlaşmıştı. ONK Ajans’ın bir markası olarak başlayan sonra bir süre önce ayrı bir şirkete dönüşen MAG TV’de eleman sayımızı arttırmamız gerekiyordu. Ancak ajansın Park Palas Apartmanı’ndaki küçücük ofiste yerimiz yoktu. Gümüşsuyu’nda yakın bir konumda yer bakmaya başladık. Kısa bir süre sonra bir ilan üzerine görmeye gittiğim daireye girince nefesim kesilmişti. ONK Ajans’tan 100 metre kadar aşağıda, cadde üzerinde, altında o zamanlar Fischer Restoran’ın bulunduğu İndigo Apartmanı’nın çatı katında 10 numaralı daireydi bu. Dairenin kapısından girer girmez olağanüstü bir boğaz manzarası sizi karşılıyordu. Binanın tam karşısındaki Alman Konsolosluğu’nun üzerinden tarihi yarımadadan, Boğaziçi Köprüsü’ne kadar çok geniş bir görüş alanı vardı. Büyük bir salon ve arka tarafta iki odadan oluşan bu çatı katını görür görmez âşık olmuştum. İstenen rakam bizim ayırdığımız bütçenin üzerindeydi. Bizi zorlar mı diye düşünüyorduk ki babam mal sahiplerinin ismini öğrenince uzaktan akrabamız olduklarını söyledi. Hemen telefona sarılıp kendileriyle görüştü. Bizim tutacağımızı öğrenince mal sahibi olan iki kardeş az da olsa oranın rayiç rakamından bir miktar aşağıda bir kira bedelini kabul ettiler. Biz de biraz kesenin ağzını açtık ve daireyi tuttuk. Kısa bir dekorasyon çalışmasından sonra Haziran ayında MAG ONK’tan ayrılıp buraya taşınacaktı. Taşınmanın hemen öncesinde yeni ofiste bizi düzene sokacak bir sekreter bulmak için ilan verdik. Adaylardan biri bana diğerlerinden daha çok güven vermişti. Ayrıca MTV şirketinin sahibi Süha Arın’ın sekreterliğini yapmıştı. Dolayısıyla bizim iş çevremize biraz da olsa aşinalığı vardı. Bize katılmasına karar verdiğim Ümmühan Cigaoğlu eşine zor rastlanır bir çalışma arkadaşı oldu. 33 yılı aşkın bir süre beraber çalıştık. 2024 yılının başında fiilen emekli olup ayrıldı. Yeni ofiste Ümmühan, Ferda ve bir süre sonra bize katılan ofis boy İbrahim ile birlikte dört kişiydik. Tam hangi aşamada hatırlamıyorum bir süre sonra işlerin bizi iyice zorladığı aşamada bize Burçak Gürün katılacaktı.


Solda İndigo Apartmanı'nın bugünü... Sağda o yıllardaki MAG ekibi: Ferda Erdinç, Osman N. Karaca, Mehmet N. Karaca, Burçak Gürün, Ümmühan Cigaoğlu ve hem ONK hem MAG'ın mali işlerine bakan Nursel Ünalp

[1] Genellikle melodram tarzında günlük yayınlanan uzun soluklu radyo veya televizyon dizilerine verilen addır. Amerika Birleşik Devletleri'nde başlangıçta bu tür dizilere sabun üreticilerinin sponsor olması nedeniyle bu tanım ortaya çıkmıştır.


[2] Days of our Lives Kasım 1965'ten Eylül 2022'ye kadar NBC kanalında yayınlanmıştur. Eylül 2022'den bu yana Peacock platformunda yayınlanmaya devam etmektedir. The Young and the Restless ise 26 Mart 1973 tarihinden bu yana CBS kanalında hafta içi her gün yayınlanmaktadır.


 

Star1’in test yayınlarına başladığı dönemden aklımdan kalan anılardan biri de Rüstem Batum ile ilgilidir. Rüstem, ONK Ajans’ta babamın yardımcısı olan Nimet Tuna’nın yakın dostuydu, babam da ailesini tanıyordu ve ayrıca Amerika’da yaşarken babamın kadim dostu Gökşin Sipahioğlu’nun Paris’teki Sipa Press adlı ajansı için fotoğrafçı olarak çalışmıştı. Türkiye’ye dönüş yapmıştı. Henüz pek benzeri olmayan bir stand up show sahnelemeye başlamıştı. ONK’u ziyaret ettiği bir gün,

Süha Özgermi, Neşe Erberk ve Cüneyt Arkın'ın konuk olduğu bir Rüstem Batum Show

sohbet sırasında benim Cem Uzan’ı tanıdığımı ve Magic Box ile temsil ettiğimiz Columbia ve diğer firmalar adına iş yaptığımı öğrenince hayalinde bir talk show programı olduğundan bahsetmişti. Ben de Cem Uzan’a sorarım ilgilenirlerse bir toplantı ayarlarım demiştim. Cem’e sözünü ettiğimde Rüstem ile tanışmak istedi, bir toplantı ayarlandı. Rüstem ile birlikte Cem’in Mecidiyeköy’deki İmar Bankası’ndaki ofisine gittik. Ahmet Özal da vardı. Rüstem aklındakileri anlattı. Ahmet Özal ve Cem Uzan da Amerika’da uzun yıllardır büyük bir başarıyla devam eden Johnny Carson’ın sunduğu The Tonight Show gibi bir gece şovuna sıcak baktıklarını söylediler. Böylelikle Rüstem Batum Show için ilk adım atılmış oldu.


Star1 1990 yılının Mayıs ayında test yayınına başladı, hemen ardından dört büyükler başta olmak üzere bir çok Türkiye 1.Ligi [3] takımıyla naklen yayın anlaşması imzaladı. Türkiye’de televizyon tekeli uydu teknolojisinin sağladığı olanaklar sayesinde kırılmıştı. Ev ve apartman çatılarında, balkonlarda kurulan çanak antenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Yıllardır devlet tekelinde olan televizyon yayıncılığında yepyeni bir dönem başlamıştı. Devlet televizyonunda çeşitli yasaklara takılan her şey bu yeni özel televizyonda kendine yer bulabilecekti. Yıllarca yasaklanan Arabesk müzik, eğlence programlarında ekranlarda boy gösteriyor, sunucular TRT kalıplarının dışına çıkıp seyirciyle sıcak bir üslup içinde samimi bir iletişim kuruyor, çeşitli nedenlerle yayınlanamayan filmler ekrana gelebiliyordu. Örneğin yıllarca Türkleri kötü yansıttığı için gösterilemeyen David Lean’in Lawrence of Arabia adlı filmini Magic Box’a lisanslamıştık ve Türkiye’de ilk kez ekranlara gelmişti.


Yeni özel kanal büyük bir heyecan yaratmıştı ancak bir süre sonra yayın sadece uydu anten ve alıcılarıyla izlenebilir olursa, hedeflenen erişimin çok gerisinde kalınacağı ortaya çıktı. Bu da reklam gelirleri için yapılan projeksiyonun hayata geçmemesi demekti. Büyük şehirlerden başlanarak yayını uydudan indirip normal antenlere ulaşmasını sağlayan vericiler kurulmaya başlandı. Uydu yayıncılığı teknolojinin sayesinde yasal engelleri aşıyor ve yayın tekelini kırıyordu. Ancak vericilerin kurulması tamamen yasa dışıydı ve kolaylıkla engellenebilirdi. Ancak bu altyapıyı kurmaya başlayan yayın kuruluşunun sahiplerinden biri cumhurbaşkanının oğluydu. TRT kıyameti koparsa da, hukuki yollara başvursa da kimse vericilere dokunmadı. Bir oldu bitti yapılmıştı.


Star1 bir süre için TRT ile yarışan tek özel kanal olarak kalacaktı. Kanal 1990 yazında ve 1991 başında iki büyük operasyon şeklinde yaşanan 1. Körfez Savaşı sırasında CNN International ile anlaşıp bu haber kanalının yayınlarını anında simultane tercüman eşliğinde izleyiciye aktarmaya başladı. Hepimiz adeta naklen savaş yayını izliyorduk. Sabahlara kadar büyülenmiş gibi ekranın karşısından ayrılamıyorduk.


[3] Bugünkü adıyla Süper Lig


 

1992 yılı ülkede özel televizyonların peş peşe yayına geçtiği bir yıl oldu. Önce İktisat Bankası’nın sahibi Erol Aksoy’un da yurt dışından uydu aracılığıyla yayın yapacak bir özel televizyon kanalı kurmak istediği kulağımıza geldi. Hürriyet Gazetesi’nin sahibi Erol Simavi’nin, Günaydın Gazetesi’nin sahibi Haldun Simavi’nin ve Sabah Gazetesi’nin sahibi Dinç Bilgin’in de ortak olduğu söyleniyordu. Elbette bu gelişmelerden haberdar olan Cem Uzan, Erol Aksoy’un önünü kesmek için ikinci bir kanalı 1992 yılının başında Teleon ismiyle yayına soktu. Fakat Teleon hep Star1’in küçük yan kanalı olarak kaldı, gelişemedi, izleyiciyi kendine bağlayacak bir program yapısına kavuşamadı ve ömrü de pek uzun olmadı.


1991 yılında ofiste bir çalışma günü

Erol Aksoy’un kurmakta olduğu kanalla ilgili ayrıntıları 1991 yılı içerisinde bir gün Nuri Çolakoğlu arayıp, sonra da İndigo Apartmanı’ndaki ofisime gelince ilk ağızdan öğrenmiştim. Kanalın genel müdürü Güneri Cıvaoğlu olacaktı, Nuri bey onun yardımcısı olarak görev almıştı, Faruk Bayhan da Türker İnanoğlu’ndan izin isteyerek ekibe katılıyordu. Nuri Bey ile bizim kontrol ettiğimiz kataloglar açısından geriden gelmenin biraz dezavantajlı olacağını konuştuğumuzu hatırlıyorum. TRT ve Magic Box, doğal olarak başta Columbia Pictures olmak üzere temsil ettiğimiz firmaların en iyi işlerini lisanslamışlardı. Yine de Columbia'nın devasa kataloğundan iyi bir film listesi ve bazı dizilerle ilgili anlaşma yaptığımızı, Granada'dan bir iki dizi aldıklarını hatırlıyorum. Bu hazırlık sürecinde Erol Aksoy da aynı Cem Uzan gibi bizzat televizyon marketlerine gelip toplantılara girerek yeni kanalın izleyiciyle en iddialı şekilde buluşabilmesi için gayret gösteriyordu.


Show TV adı verilen kanal önce Fransa’da test yayını yapmaya başladı 1992 yılının Mart ayında ise yayına başlayacaktı. Kanal yabancı dizi ve filmlerin niteliği açısından TRT ve Star1’den geri kalmıyordu. Ekrana sürdüğü yerli yapımlar diğer kanallarla rahatlıkla rekabet ediyor hatta rakiplerini geride bırakıyordu. Özellikle de en başta Tarık Tarcan’ın sunduğu Çarkıfelek ve Nurseli İdiz’in sunduğu Saklambaç, Mim Kemal Öke’nin sunduğu Haydi Bastır ve Erol Evgin’in sunduğu Süper Aile [4] adlı yarışmalar büyük ilgi topluyordu. Bu yarışmaların bir kısmının yapımını Amerika’dan gelip dünyanın en büyük format ve distribütör firmalarından Fremantle ile işbirliği yapan Abdullah Oğuz’un ANS adlı firması Maslak’taki AFM stüdyolarında gerçekleştiriyordu. Abdullah’ın Amerika’dayken kurduğu şirketin adındaki ANS kısaltması “Apo Never Sleeps [5]”den geliyordu.


Show TV çalışanlarından Erol Aksoy’un televizyonculuk ve yayıncılık konusunda çok doğru saptamaları ve müdahaleleri olduğunu, gecenin çok geç saatlerinde bile ekranda hoşuna gitmeyen bir şey gördüğünde yönetici ekibi arayıp, gerekiyorsa uyandırıp düzeltilmesini istediğini duymuşumdur. Ekranın nasıl olması gerektiğiyle ilgili kararları da hep kendisi vermiştir. Show TV’nin şimdiki logoya geçilmeden önce yıllarca kullanılan hareketli logosu biraz M6 kanalından esinlenilerek Erol Aksoy tarafından Fransa’da hazırlattırılmıştı. Programların sonunda çalışanların isimlerinin yer aldığı roll caption’ın ekranın alt kısmından yatay olarak geçmesini yine bildiğim kadarıyla kendisi istemiştir.


1992 yılının Ekim ayında iki özel kanal daha yayına geçiyordu. Yaklaşık bir yıl kadar önce iki ortak Cem Uzan ile Ahmet Özal’ın arası açılıyor ve mahkemelik oluyorlardı. İsim hakkı tartışması da ortaya çıkınca, Cem Uzan Star1 olan kanal adını Interstar olarak değiştiriyordu. Ahmet Özal ortaklığın bozulmasıyla onunla birlikte ayrılan TRT kökenli ekiple, Mehmet Turan Akköprülü, Ekrem Çatay ve Adem Gürses ile birlikte yeni bir kanal kurmak üzere kolları sıvıyordu. Kanal 6 adı verilen bu kanal 1992 yılının Ağustos ayında test yayınına başlıyor, 4 Ekim’de de asıl yayına geçiyordu. Daha öğrenciyken Warner Bros.’un temsilcisi Ümit Atay’ın yanında asistan olarak çalışarak sektöre giren Hatice Soysev ve Interstar’dan gelen Simin Esenol Kanal 6‘da alım sorumlusu olarak görev almışlardı. Hepsini gayet iyi tanıyordum fakat benim Kanal 6 ile yıldızım pek barışmadı. Belki de Cem Uzan’ın arkadaşı diye düşündüler ve o yüzden benim temsilcisi olduğum firmalardan hiç alışveriş yapmak istemediler..


Kanal 6’dan 4 gün sonra ise Has Bilgi Birikim’in kısaltması olan HBB yayına geçiyordu. HBB bütün yaz test yayını yapmıştı. HBB kanalını, yönetimini ve bu kanalla olan iş ilişkilerimi bir sonraki bölümde anlatacağım çünkü 7-8 senelik bir yayın hayatından sonra kapanan bu kanalın benim kariyerimde gerçek anlamda ilk kez yapımcılığa başladığım mecra olması gibi bir önemi var.


[4] Daha sonra Aileler Yarışıyor adını alarak çeşitli kanallarda farklı sunucularla ekrana gelmiştir, halen de 360 adlı kanalda yayınlanmaktadır.


[5] Apo Hiç Uyumaz


126 views0 comments

Comments


bottom of page